Peşin Satan vs Veresiye Satan: Mahalle Bakkalından Kredi Kartına Uzanan Yol
19. yüzyıl Amerika’sında para değil, güven esastı. Hasat zamanı ödenmek üzere tutulan veresiye defterleri, zamanla büyük mağazalarda “veresiye plakaları”na, oradan da kredi kartlarına dönüştü. Ekonomik zorunlulukların ve toplumsal ilişkilerin iç içe geçtiği bu sistem, modern tüketim toplumunun sessizce inşa edilen temellerinden biri oldu. Veresiye, bir borçtan fazlasıydı: bir güven ekonomisiydi.

Borçla alışveriş, sadece bir ödeme biçimi değil; aynı zamanda kültürel, toplumsal ve ekonomik ilişkilerin düğüm noktası. Modern kredi sistemlerinin atası olan veresiye defterleri, mahalle bakkallarından büyük mağazalara uzanan geniş bir tarihsel serüveni barındırıyor.
"Veresiye deftere yaz gitsin..." Bu cümle, Türkiye’de birçok neslin kulak aşinalığı taşıdığı bir alışveriş ritüelinin özeti. Günümüzde neredeyse nostaljik bir çağrışım uyandıran veresiye alışveriş, aslında modern borç ekonomisinin kadim ve etkili bir parçası. Sosyal bilimler tarafından uzun süre görmezden gelinen bu alışveriş biçimi, tarihçi Lendol Calder’in de işaret ettiği üzere, 19. yüzyıl Amerikan toplumunda ekonomik yaşamın merkezinde yer alıyordu.
Türkiye'de olduğu gibi Amerika’da da veresiye alışveriş, ilk olarak para kıtlığının olduğu dönemlerde bir geçim stratejisi olarak yaygınlaştı. Çiftçiler hasat zamanı ödeme yapmak üzere alışveriş yaparken, şehirli halk ay sonunu bekleyerek yaşamını sürdürüyordu. Ancak bu ilişki yalnızca bir borç ilişkisi değildi; aynı zamanda güvene, karşılıklı bağımlılığa ve hatta sınıfsal ayrıcalıklara dayalı bir sistemdi.
Sosyolog M. Fatih Karakaya, veresiye alışverişi "bir borçla satın alma örüntüsü" olarak tanımlıyor. Karakaya'nın "Bir Toplumsal İlişki Biçimi Olarak Borçla Satın Alma" adlı tez çalışması, veresiye pratiğinin sadece ekonomik değil, aynı zamanda kültürel ve mikro-sosyolojik bir boyuta sahip olduğunu gösteriyor. Zira aynı veresiye defteri, hem yoksul mahallelinin ayakta kalma umudu, hem de aristokratın özel modacısıyla kurduğu ayrıcalıklı ilişkinin dayanağı olabiliyor.
19. Yüzyıl Sonu: Veresiyenin Ölümü İlan Edildi Ama...
19. yüzyılın sonlarına doğru, Avrupa ve ABD'de yaşanan deflasyonist süreç, borçların tahsilini zorlaştırınca veresiye alışveriş sert biçimde eleştirilmeye başlandı. Mahalle bakkallarından büyük mağazalara kadar pek çok işletme, alacaklarını zamanında tahsil edememekten şikâyetçiydi. Bu dönemde peşin satışın erdemine vurgu yapan söylemler yükselişe geçti; "peşin satan dükkânlar" geleceğin temsilcisi olarak gösterildi. Hatta bazı dükkânlar, “Veresiyenin Ölümü” temalı levhalar ve afişler asarak bu gelenekten açıkça uzaklaştıklarını ilan ettiler. Hatta bu temaya özel cenaze tasvirleri barlara, tavernalara asıldı. Ancak gerçek bambaşkaydı: Veresiye ölmüyor, şekil değiştiriyordu.
ABD ve Amerika’ya yayılan bu "ölüm ilanı" uzun ömürlü olmadı. 20. yüzyılın başlarında veresiye, yeni ve modern biçimlerle geri döndü. Özellikle büyük mağazalarda müşterilere özel “veresiye plakaları” verilmeye başlandı. Üzerinde müşteri bilgileri bulunan bu küçük metal kartlar, kredi kartlarının erken birer prototipi olarak işlev gördü.
1920’li yıllarda ABD'de Lit Brothers gibi mağazalar, veresiye hesabı açmak için müşterilerinden referans talep etmeye başladı. Aynı dönemde "veresiye plakaları" adı verilen küçük metal kartlar devreye girdi. Bu plakalar, günümüz kredi kartlarının ilk versiyonları olarak kabul ediliyor. Böylece veresiye, bir dönemin demode alışveriş biçimi olmaktan çıkıp, hızla gelişen tüketim toplumunun temel ödeme araçlarından birine dönüşmeye başladı.
Yoksul Daha Fazla Ödüyor
1967’de David Caplowitz’in yaptığı bir araştırma, düşük gelirli vatandaşların veresiye alışveriş nedeniyle daha yüksek fiyatlarla karşı karşıya kaldığını ortaya koydu. Çünkü sadece yerel dükkânlar veresiye veriyordu; bu da fiyat karşılaştırmasını imkânsız hale getiriyordu. Aynı şekilde Britanyalı tarihçi Avram Taylor da, 1930’ların ekonomik durgunluğunda bakkalların açtığı veresiye hesaplarla işçi sınıfının hayatta kaldığını; ancak bu hesapların %25’e kadar fazladan maliyet yarattığını belirtiyor.
Şekil Değiştiren Bir Pratik
II. Dünya Savaşı sonrasında bile, mahalle kültürünün devam ettiği ülkelerde veresiye alışveriş yaşamaya devam etti. Türkiye’de hâlen bazı mahalle bakkallarında "veresiye defteri" tutuluyor. Ancak veresiye artık yeni isimlerle hayatımızda: Taksitli alışveriş, kredi kartları, “şimdi al sonra öde” (ClearPay, AfterPay) gibi uygulamalar veresiye geleneğinin modern kılıfları olarak karşımıza çıkıyor.
M. Fatih Karakaya’nın da dediği gibi, veresiye alışveriş öldüyse bile tekrar tekrar dirilmeyi başarıyor. Çünkü bu yöntem sadece borçlanma değil, aynı zamanda ilişkilenme biçimi. Güvenin, dayanışmanın, mecburiyetin ve kimi zaman da sömürünün iç içe geçtiği bir toplumsal pratik.
YORUMLAR