Mardinli Ebru'nun Film Gibi Başarı Öyküsü
Dünyanın en iyi 10 şefi arasında gösterilen ve Mardin turizmini canlandırıp bugünlere getiren isim olan Ebru Baybara Demir'in başarı öyküsü, filmlere konu olabilecek türden. Sadece 23 yaşında iken büyük başarılara imza atan bu cesur girişimci kadını tebrik ediyor ve hikayesini gururla paylaşıyoruz.

16 Mart 2021 - 18:57
Mardinli bir ailenin üçüncü kızı olarak dünyaya gelmiş Ebru Baybara Demir. Özellikle Güneydoğu'da erkeğe verilen önemden ötürü, annesinin üç kız dünyaya getirmesini talihsizlik olarak değerlendiriyor. Çünkü 7. gelin olan annesine, erkek çocuk doğurmamış olması üzerinden ailede çok baskı yapılmış.
Güneydoğu'da o zamanlar kız çocuklar okutulmamasına rağmen, onun babası kızlarının üçünü de okutmuş ve koca sülalede tek okuyan kız çocukları olmuşlar. Üçü de üniversiteyi bitirmiş.
Ebru Hanım aslında profesyonel bir turist rehberi. Meslektaşı olan eşiyle 1998 yılında evlenmişler. Turizmin kan ağladığı o yıllarda her ikisi de işsiz kalınca, Ebru Hanım büyük şehri terk edip doğduğu topraklara Mardin'e dönmek üzere eşini ikna etmiş. "Bu topraklara çok inandım ben." diye bahsediyor.
İstanbul Rehberler Odası'nın Genel Sekreterliği'ni bırakıp Mardin'de turizm yapmayı amaçlamış. Destinasyonlar hazırlayıp çalışmalara başlamış. İstanbul'daki acenteleri dolaşıp, Mardin'i anlatmaya ve pazarlamaya çalışmış.
Fakat 1999 yılının sonlarında Mardin'de güvenlik sorunu hat safhada. O zamanlar tek bir oteli var ve o da çok kötü durumda. Esnaf lokantasından başka turizm yatırımı olmayan bir şehir.
Tabii gezdiği acenteler dudak bükerek 'hayırlı olsun' demekle yetinirken, başta ailesi özellikle de babası olmak üzere herkes karşı gelmiş. Babası "Mardin'de yaşayamazsın" demiş. Tüm bunlara karşı göğüs germek zor olmuş Ebru Hanım için ama yılmamış.
Sonuç olarak yüreğinin sesini dinleyip Mardin'de dayısının yanına taşınmış ve hayallerinin peşinden gitmiş. Fakat çok ağlayıp çok zorlandığını da itiraf ediyor. Dayısının ölümüyle o evde yengesi ve kuzenleriyle baş başa kalmış.
O ortamda, giyim kuşamı, insan ilişkileri, evliliği her şey kültürel farklılıklardan ötürü sorun olmuş ve öyle ki, kuzenleri yengesine Ebru Hanım'ı evden göndermesi için baskı yapmışlar, çünkü başlarını belaya sokacağı kanısındalarmış.
Fakat tüm bu zorlukların arasında küçük küçük gruplar getirip, turlar düzenleyerek işini yapmayı da başarıyormuş.
1999 yılında Mardin'e gelen turist sayısı 11 bin imiş. Yatak kapasitesi 220. Aslında Nusaybin sınır kapısının yakın olmasından ötürü, oradan sınırı geçen herkes turist olarak kaydedildiğinden bu rakam reel değil, yani aslında Mardin'e hiç turist gelmiyormuş. Fakat 2000 yılının Eylül ayında Alman Konsolosluğu'ndan 28 kişilik bir turist kafilesi getirmeyi başaran Ebru Hanım, o zamanlar idare edecek durumdaki tek oteli önceden temizletip her şeyi organize ediyormuş.
Fakat kötü durumdaki tek bir otel ve tek bir esnaf lokantasıyla bu işin yürümeyeceğini acı bir tecrübeyle idrak etmiş.
Alman Konsolosluğundan gelen kafile akşam yemeğini beğenmediğini ve ertesi gün öğlen yemeğini kesinlikle orada yemeyeceklerini söyleyince, tercüman arkadaşı da bu işin böyle yürümeyeceği konusunda kendisini uyarmış. "Eve gidip saatlerce ağladım" diye anlatıyor o günleri. İşte o zaman kadın dayanışmasıyla yengesi devreye girmiş ve kafileyi eve getirmesini teklif etmiş. Belki de her şeyin dönüm noktası olan bu teklif sayesinde, ertesi gün tüm komşuların da yardımıyla kafileye enfes bir ziyafet çekmişler.
İşte o zaman "ben bu işi yapacağım" diyerek kararını vermiş Ebru Hanım. Mardin turizminin gelişmesine olan katkısından, gözleri dolarak bahsederken, "Bu benim gururum!" diyor.
Güneydoğu'da o zamanlar kız çocuklar okutulmamasına rağmen, onun babası kızlarının üçünü de okutmuş ve koca sülalede tek okuyan kız çocukları olmuşlar. Üçü de üniversiteyi bitirmiş.
Ebru Hanım aslında profesyonel bir turist rehberi. Meslektaşı olan eşiyle 1998 yılında evlenmişler. Turizmin kan ağladığı o yıllarda her ikisi de işsiz kalınca, Ebru Hanım büyük şehri terk edip doğduğu topraklara Mardin'e dönmek üzere eşini ikna etmiş. "Bu topraklara çok inandım ben." diye bahsediyor.
İstanbul Rehberler Odası'nın Genel Sekreterliği'ni bırakıp Mardin'de turizm yapmayı amaçlamış. Destinasyonlar hazırlayıp çalışmalara başlamış. İstanbul'daki acenteleri dolaşıp, Mardin'i anlatmaya ve pazarlamaya çalışmış.
Fakat 1999 yılının sonlarında Mardin'de güvenlik sorunu hat safhada. O zamanlar tek bir oteli var ve o da çok kötü durumda. Esnaf lokantasından başka turizm yatırımı olmayan bir şehir.
Tabii gezdiği acenteler dudak bükerek 'hayırlı olsun' demekle yetinirken, başta ailesi özellikle de babası olmak üzere herkes karşı gelmiş. Babası "Mardin'de yaşayamazsın" demiş. Tüm bunlara karşı göğüs germek zor olmuş Ebru Hanım için ama yılmamış.
Sonuç olarak yüreğinin sesini dinleyip Mardin'de dayısının yanına taşınmış ve hayallerinin peşinden gitmiş. Fakat çok ağlayıp çok zorlandığını da itiraf ediyor. Dayısının ölümüyle o evde yengesi ve kuzenleriyle baş başa kalmış.
O ortamda, giyim kuşamı, insan ilişkileri, evliliği her şey kültürel farklılıklardan ötürü sorun olmuş ve öyle ki, kuzenleri yengesine Ebru Hanım'ı evden göndermesi için baskı yapmışlar, çünkü başlarını belaya sokacağı kanısındalarmış.
Fakat tüm bu zorlukların arasında küçük küçük gruplar getirip, turlar düzenleyerek işini yapmayı da başarıyormuş.
1999 yılında Mardin'e gelen turist sayısı 11 bin imiş. Yatak kapasitesi 220. Aslında Nusaybin sınır kapısının yakın olmasından ötürü, oradan sınırı geçen herkes turist olarak kaydedildiğinden bu rakam reel değil, yani aslında Mardin'e hiç turist gelmiyormuş. Fakat 2000 yılının Eylül ayında Alman Konsolosluğu'ndan 28 kişilik bir turist kafilesi getirmeyi başaran Ebru Hanım, o zamanlar idare edecek durumdaki tek oteli önceden temizletip her şeyi organize ediyormuş.
Fakat kötü durumdaki tek bir otel ve tek bir esnaf lokantasıyla bu işin yürümeyeceğini acı bir tecrübeyle idrak etmiş.
Alman Konsolosluğundan gelen kafile akşam yemeğini beğenmediğini ve ertesi gün öğlen yemeğini kesinlikle orada yemeyeceklerini söyleyince, tercüman arkadaşı da bu işin böyle yürümeyeceği konusunda kendisini uyarmış. "Eve gidip saatlerce ağladım" diye anlatıyor o günleri. İşte o zaman kadın dayanışmasıyla yengesi devreye girmiş ve kafileyi eve getirmesini teklif etmiş. Belki de her şeyin dönüm noktası olan bu teklif sayesinde, ertesi gün tüm komşuların da yardımıyla kafileye enfes bir ziyafet çekmişler.
İşte o zaman "ben bu işi yapacağım" diyerek kararını vermiş Ebru Hanım. Mardin turizminin gelişmesine olan katkısından, gözleri dolarak bahsederken, "Bu benim gururum!" diyor.
YORUMLAR