Florida'nın Fahri konsolosu Karahan Vefat Etti

1948 yılında Amerika Birleşik Devletleri'ne yerleşen Necmettin Oktay Karahan geçtiğimiz gün vefat etti. Karahan Amerika'da uzun yıllar hakim olarak görev yapan Jay Karahan'ın babasıydı. Karahan daha önce Florida'da Türkiye'nin fahri konsolosluğunu yapmıştı.

Florida'nın Fahri konsolosu Karahan Vefat Etti
03 Aralık 2020 - 13:17
Aslen Mersinli olan Necmettin Oktay Karahan askerliğini İstanbul'da yaptıktan sonra Galatasaray Spor Kulübü'nde boks yaptığı Amerikalı Boksör arkadaşı Jack Dampsey'nin 1948 yılında bir müsabaka için kendisini New York'a yerleşti. Yıllarca Miami'de ki ofisinde fahri başkonsolosluk yaptı.


Miami'nin Türkiye Başkonsolosluğu vefat eden Necmettin Oktay Karahan için başsağlığı mesajı yayınladı.
"Emekli Harris İlçe Hakimi Ceyhun "Jay" Karahan'ın babası Necmettin Oktay "Nash" Karahan'ın vefat haberini almaktan büyük üzüntü duyuyoruz.

 Necmettin Oktay Karahan, Florida'da Türkiye'nin Fahri Başkonsolosu olarak görev yapan Türkiye ulusal boks şampiyonuydu.
Hayatı Amerikalı Türklere örnek oldu;
 Oğlu, seçilmiş makamda görev yapan en yüksek dereceli Amerikalı Türk olarak tarihe geçti.
 Ailesine ve kendisini tanıyan herkese en derin taziyelerimizi ve en içten duygularla sunuyoruz. Huzur içinde yatsın.
Bay Karahan'ın oğlu tarafından hazırlanan ölüm ilanı aşağıdadır:"

FİLM GİBİ HİKAYESİ VARDI

​​​​​​​Hikayesi çok ilginç olan Karahan New York'a vardığında arkadaşının kalp krizi geçirdiğini öğrenen boksör Necmettin Karahan, cebindeki yok denecek kadar az parasıyla ortada kalır.

Karahan, o günleri yıllar önce Türk gazetelerine şöyle anlattı: ''1948 yılının onikinici ayının başıydı. Geceliği 25 sente ucuz bir otelde o günü geçirdim. Ertesi gün iş aramaya başladım. Büyük bir restoranın camında 'işçi aranıyor' ilanını gördüm. Yarım yamalak İngilizcemle derdimi anlatmayı başardım. Aslında şanslıydım da. Çünkü işverenim Trabzonlu Rum asıllı bir çiftti. O yüzden Türkçe de konuşabiliyorduk. Restorana koruma olarak girdim'' diye anlatıyor.

New York'ta boksa başlamasının tesadüf eseri olduğunu ifade eden boksör Karahan, ''Çalıştığım restoranın sahipleri de boksa meraklıydılar. Benim boksör olduğumu öğrenince beni kulüplerle tanıştırmaya başladılar. Sonra ilk maça çıktım. Birinci raundun 85. saniyesinde bir zenciyi nakavt ettim. Adamın boyu 1.90 metre ve 100 kilogramdı. Bense o yıllarda 80 kiloydum. Medison Square Garden isimli salonda maçlara başladım. O zamanlar ABD'deki tüm gazeteler, 'ilk Türk boksörü' diye yazdılar benim için'' diyor.


Kaharan, ilk maçında göğsündeki mayoya Türk bayrağı aramış ancak bulamamış. Bunun üzerine konsoloslukta çalışan Ermeni asıllı arkadaşı, eşine evde bayrak diktirmış Karahan için. Karahan da o bayrağı mayosunun üzerine dikip, maçlara öyle çıkmış.

Türkiye sevgisini hiçbir zaman aklından çıkarmadığını söyleyen Karahan, Amerikalılar'ın, ismini telaffuz etmekte zorlandıklarını belirterek menajerinin teklifi ile adını Nash yaptıklarını belirtiyor.

Karahan, maçlarında en çok Ermeniler'den destek görmüş. O günleri, ''ABD'de fazla Türk olmadığı için boks müsabakalarında beni daha çok Ermeniler destekliyordu. 1915 yılında Türkiye'den ABD'ye göç etmiş Ermeniler, salonda maç sırasında bana 'Gözünü seveyim vur-kır kafasını' diye tempo tutuyorlardı'' diyor.

Organizasyonunda mafyanın da yer aldığı turnuvalarda da dövüşmeye başlamış Necmettin Karahan.

O günlerde başından geçen bir olayı şöyle anlatıyor: ''Turnuvada şampiyon olan boksöre verilecek ödül 8 bin dolardı. Ben bütün maçlarımı kazandım, hatta Dick Willes isimli ünlü boksörü de nakavt ettim. Sonra ödül olarak konulan 8 bin dolarımı almak istedim. Maçın sonunda, 'Kulübe gel, al paranı' dediler. Heyecan içindeydim. Çünkü kazandığım para az bir rakam değildi. Bu paranın bir kısmını Türkiye'deki aileme gönderme hayaliyle kulübe gittim. Masaya oturduk, 8 bin dolar yerine 2 bin 250 dolar verdiler. Kalanını 'mafya alacak' dediler. Ayağa kalktım, 'Ben mafya filan tanımam, paramın tamamını istiyorum' dedim. Oradan çıktıktan sonra hayal kırıklığı ile bir sinemaya gittim. Filmi izledikten sonra eve döndüm. Bir de baktım ki kapının önünde siyah bir limuzin var. Kapıda da iki tane siyah giyimli iri yarı adam beni bekliyordu. Mafya babası adamlarını göndermişti. 'Baba seni görmek istiyor' dediler. Hep beraber kapının önündeki siyah limuzine bindik. Bayağı uzun bir yol gittikten sonra, New York'un dışında bir malikhaneye vardık. Büyük, muazzam, 25-30 odalı bir evdi burası. Önce beni bekleme odasına aldılar. Orada bir süre bekledikten sonra, babanın bulunduğu odadan içeriye alındım. Oldukça büyük bir salondu. Bana eliyle işaret etti, hemen masasının önünde bulunan sandalyeye oturmam için. İngilizcem de yok. 'Neden parayı istemedin?' diye sordu. Bir kağıda 8 bin dolar yazdım, o 'hayır' diyordu. Ben de kağıda 'yes' diye yazıyordum. Benim ısrarcı bir şekilde paramı istediğimi görünce, bağırmaya başladı. Bir taraftan da diğer mafya babalarına 'Bize karşı geliyor' diye telefonlar açıyordu''.

Mafya babasına, Osmanlıların 700 sene Sicilya'da hakimiyet sürdüğünü söylediğini belirten Karahan, ''Sen yarı Türk, yarı Sicilyalısın. Benim paramı kesmeye utanmıyor musun?'' diyerek itiraz etmiş. ''Baba bu sözlerimi duyunca daha çok bağırmaya başladı'' diyor Karahan, ''Sonra babanın eşi geldi, 'O doğru söylüyor, Sicilya'nın tarihine inerseniz, biraz Türk karışımı vardır. Ona parasını ödeyin ve onu affedin' dedi. Sicilyalılar kadın sözü dinlerler. Paramı almıştım ama mafya babası diğerlerine örnek olmasın diye beni Londra'ya sürgün etti. Londra'da bana 4 ay boyunca mafya baktı hatta bana bir lordun evini tahsis ettiler. Burada mafya adına müsabakalara katıldım. Daha sonra baba bana izin çıkardı ve New York'a geri dönebildim. 1953 yılına kadar da mafyanın müsabakalarına katıldım'' diye sürdürüyor konuşmasını.

Karahan, boksörlükten emekli olduktan sonra ticari hayata atılmış. Hastaneler için özel hijyenik sabun üretiyormuş. 1965 yılında aldığı teklifle hayatı biraz daha değişmiş. Karahan, o günleri şöyle anlatıyor: ''1965 yılında, eyalet valisi tarafından şerif yardımcılığına getirildim, sonraları ise şeriflik yaptım. Şehrin asayişinden ve huzurundan ben sorumluydum. Şerifler ABD'de seçimle olur ama beni özel olarak valilik atamıştı. 1969 yılında dönemin başbakanlarından Süleyman Demirel ile görüştüm. Beni Florida eyaletinde beni daha çok Ermeniler destekliyordu. Ben Türkiye'nin Fahri konsolosu olarak atadılar. Amerikan Başkanı Richard Nixon ve Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay atama vesikamı birlikte verdiler. 1982'ye kadar da bu görevi sürdürdüm. 80'li yıllarda, Ermeniler'in Türk diplomatlarına yönelik eylemleri yüzünden tehlikeli bir hayatım vardı. Beni FBI koruyordu. 1982 yılında istifa ettim ama kabul edilmedi. Ama ben yine de konsolosluğu kapattım ve görevi bıraktım''.

Oğlu Jay Karahan'ın Teksas eyaletinin Harris Bölgesi'nde yargıç olarak görev yaptığını anlatan Karahan, ailesi ile ilgili şu bilgileri veriyor: ''İngiliz asıllı bir bayanla evlendim. 1956 yılında oğlum Jay, 1959 yılında da kızım Lisa doğdu. Oğlum Jay Teksas Üniversitesi hukuk fakültesinden mezun olduktan sonra avukatlık, savcı yardımcılığı ve en son Harris bölgesi ceza mahkemesi yargıçlığı görevine getirildi. Oğlum Jay, ABD'deki ilk Türk yargıç olarak tarihe geçti."

95 yaşındaki Karahan, ''Bir insanın dini ve milliyeti, cinsiyeti, doğduğu yer beni alakadar etmez. Alakadar olduğum Türk olması, Türklüğüm ile gurur duydum. Atalarımız hep iyi şeyler yapmış. Biz iyiliğimizle gurur duyuyoruz." demişti.
 

YORUMLAR

  • 0 Yorum

https://www.alexa.com/siteinfo/abdpost.com