ABD'de Kasiyerlikten Patronluğa: Bülent Ecevit
Amerika Birleşik Devletleri'ne Green Card çekilişini kazanarak giden ve New York'a yerleşip burada benzin istasyonlarında çalışmaya başlayıp, kasiyerlikten kendi işinin patronu olmayı başaran işadamı Bülent Ecevit'in hikayesini kendi ağzından aktarıyoruz. Önce Vatan gazetesinden Anıl Sural'ın röportajını kaçırmayın...

07 Haziran 2021 - 12:47
"New York'taki benzin istasyonu kasiyerliğinden e-ticaret patronluğuna!
Bülent Ecevit'in ABD hikayesi 25 yıl önce bir arkadaşının babasının yaptığı yeşil kart ısrarıyla başlıyor.
Çekilişe katılan ve kartı almaya hak kazanan Ecevit, 1997 yılında filmlerden etkilendiği New York'a taşınıyor. Çalışmaya, o zamanlar çoğu Türk'ün yolunun geçtiği benzin istasyonunda kasiyerlikle başlıyor ve boş zamanlarında bazı firmaların ücretsiz müşteri hizmetleri numarasını arayarak İngilizcesini geliştirmeye çalışıyor. Farklı işler yapmakla ilgili fikirleri olan Ecevit, 3 aylık benzin istasyonu tecrübesinden sonra kendi işini kurmaya karar veriyor. 24 senede pek çok girişime imza atan ve şimdilerde milyon dolarlık e-ticaret firması sahibi Bülent Ecevit'le ABD hikayesini konuştuk.
Röportaj: Anıl Sural
Fotoğraf: Rona Doğan
Önce Vatan Gazetesi Washington DC
Öncelikle ABD hikayeniz nasıl başladı?
1996 senesinin bir kış ayında arkadaşım Alper'e uğrayım dedim, evlerine girdiğimde, babası rahmetli İsmet Amcam, bir köşe yazarının yazısından yeşil karta nasıl başvurulurun detaylarını kesmiş ''bütün eş dost başvuru yapıyorlar, gel sana da yapalım'' diye ısrar edince ben de tamam dedim. Aradan yaklaşık 6 ay geçtikten sonra ben Kuşadası'nda başvurduğumu dahi unutmuşken annem üzerinde İngilizce yazan beyaz bir zarf getirdi. Zarfı açınca da kuranın bana çıktığını gördüm. Arkadaşım toplamda 13 kişiye başvurmuştu ama yanlızca bana çıktı. Kısmet tabii... Sonrasında kendimi Şubat 1997'de New York'ta buldum.
ABD'de ilk ne iş yaparak başladınız?
27 Şubat 1997'de ABD'ye geldim ve hemen Long Island'da bir benzin istasyonunda çalışmaya
başladım. İlk 3 aylık süreçte sistemi çözme üzerine gözlem ve çalışmalarım oldu sonrasında serbest çalışmaya karar verdim.
İngilizceyi nasıl geliştirdiniz?
ABD'ye ilk geldiğimde İngilizcem çok iyi değildi lakin bu benim için problem de değildi. Çünkü
çözümü çok basit... Benzin istasyonundaki çalışma saatlerim genelde geceydi ve benim çalışma saatlerimde pek müşteri olmadığından grocery bölümünde ürünlerin üzerindeki 800'lü müşteri hizmet numaralarını arayıp saatlerce muhabbet ederdim. Bu bedava muhabbetlerle İngilizcem çok gelişmişti.
Sonrasında, geldiğimin bir kaç senesi içinde Barnes and Noble adındaki kitapçıyı keşif ettim. Allah sahiplerinden binlerce kere razı olsun. Sabahtan gidip bir kahve alıp istediğim her konudaki kitapları ve dergileri dilediğim kadar okuyabiliyordum. İstersem 5 istersem 10 saat. Bir Allah'ın kulu ses etmiyordu. İşte o kütüphanede hep okudum, okudum ve okuduklarımdan feyz alıp hemen arkasından kendi hayatıma uygulamaya çalıştım.
Daha sonra başka işler de yaptınız. Nelerdi onlar biraz anlatır mısınız?
ABD'ye gelmeden önce 19'lu yaşlarımda Kuşadası'nda bir girişimcilik hikayem olmuştu. En yakın arkadaşımı yanıma alarak soğuk hazır sandviç işini başlatmıştım. Kuşadası'nda aklınıza gelecek ne kadar büfe, market, otobüs garı varsa çoğuyla anlaşma yapmıştık. Sabah erkenden hazırlanmış sandviçlerin dağıtımını yapıyorduk. İşimiz çok tuttu ve ilk bir ay içinde toplam 6 çalışana çıkmıştık. Sandviç işinin 3. ayında yeşil kart kazandığıma dair mektubu aldım. Yani ABD'ye gelmeseydim Kuşadası'nda soğuk sandviç işini büyütecektim. Önce İzmir sonra İstanbul'a açmayı düşünüyordum ama kısmet değilmiş. ABD'de kısa süreli benzin istasyonunda çalışma maceram sonrası, Long Island'da çok fazla Türk benzin istasyonlarında çalışıyor ve ben bunlara günlük öğlen yemeği dağıtsam iyi para kazanırım dedim. Yemek yapma tecrübesi olan iki arkadaş ile yemek dağıtım işine girdim. Bu işten günlük 200 dolar kazanıyordum mesela.
Bülent Bey O zamanlar günlük 200 dolar çok iyi para değil miydi? Aynen çok iyi paraydı. Sabah 10'da elimi kolumu sallaya sallaya özel kaplara konmuş sıcak yemekleri almaya gidiyordum ve sonrasında anlaşmalı olduğum benzin istasyonları çalışanlarına 3-4 saat içinde dağıtımı yapıp günü bitiriyordum. Diğer çalışan arkadaşlar, alışveriş, yemek hazırlığı gibi işleri yapıyorlardı. Daha sonra benden görenler hemen aynısını yapmaya başladılar.
Birisi kebapçı acınca diğeri karşısına açıyor. Türkler yeni değil de taklit etmeyi mi seviyor? Aynen, maalesef öyle oluyor. Bazı Türk arkadaşlar taklit etmeyi, işin kolayına kaçmayı tercih ediyor. Halbuki fırsatlar ile dolu Amerika'da, her bireyin eşit olarak başlama fırsatının olduğu bir yerde neleri kaçırdıklarının farkında olmayabiliyorlar. Potensiyeli gören başka Türk arkadaşlar benim sistemi taklit ederek, benim ayarlamış olduğum yol üzerinden müşterilere benden önce giderek yemek satmaya çalıştılar. İşin tadı kaçmaya başlamıştı ben de yemek dağıtım işinden uzaklaşmaya karar verdim.
Aklımda hep ABD'li kurumsal firmaları daha iyi tanıma amaçlı bir işte çalışma vardı. Long Island'da Coca Cola'da 1 sene çalıştım. Sonrasında sıra Manhattan'ı keşfetmeye gelmişti. Manhattan'da kiralar çok pahalı bundan dolayı hemen karşı kıyısında Queens'e taşındım. Yaklaşık 2-3 ay içinde Manhattan'ın her yerini öğrenmiştim. Sonrasında Servet adında bir arkadaşım ile Manhattan da 47. Cadde de bir yer kiraladık. Kiosk adı verilen stantlar bir alt kattaydı ve aylık 2000 dolar kira veriyorduk. Kafeye 'Basement Cafe' dedik. Menülere enişten, yengen gibi tost çeşitleri koyduk, demli Türk çayının yanına Queens'de anlaştığımız bir yerden sabahları börek ve poğaça getirdik. Etrafımızdaki esnaf Türk, Ermeni ve Yahudi ağırlıklıydı."
Kaynak: Önce Vatan
Röportajın tamamı:
kasiyerlikten patronluğa
Bülent Ecevit'in ABD hikayesi 25 yıl önce bir arkadaşının babasının yaptığı yeşil kart ısrarıyla başlıyor.
Çekilişe katılan ve kartı almaya hak kazanan Ecevit, 1997 yılında filmlerden etkilendiği New York'a taşınıyor. Çalışmaya, o zamanlar çoğu Türk'ün yolunun geçtiği benzin istasyonunda kasiyerlikle başlıyor ve boş zamanlarında bazı firmaların ücretsiz müşteri hizmetleri numarasını arayarak İngilizcesini geliştirmeye çalışıyor. Farklı işler yapmakla ilgili fikirleri olan Ecevit, 3 aylık benzin istasyonu tecrübesinden sonra kendi işini kurmaya karar veriyor. 24 senede pek çok girişime imza atan ve şimdilerde milyon dolarlık e-ticaret firması sahibi Bülent Ecevit'le ABD hikayesini konuştuk.
Röportaj: Anıl Sural
Fotoğraf: Rona Doğan
Önce Vatan Gazetesi Washington DC
Öncelikle ABD hikayeniz nasıl başladı?
1996 senesinin bir kış ayında arkadaşım Alper'e uğrayım dedim, evlerine girdiğimde, babası rahmetli İsmet Amcam, bir köşe yazarının yazısından yeşil karta nasıl başvurulurun detaylarını kesmiş ''bütün eş dost başvuru yapıyorlar, gel sana da yapalım'' diye ısrar edince ben de tamam dedim. Aradan yaklaşık 6 ay geçtikten sonra ben Kuşadası'nda başvurduğumu dahi unutmuşken annem üzerinde İngilizce yazan beyaz bir zarf getirdi. Zarfı açınca da kuranın bana çıktığını gördüm. Arkadaşım toplamda 13 kişiye başvurmuştu ama yanlızca bana çıktı. Kısmet tabii... Sonrasında kendimi Şubat 1997'de New York'ta buldum.
ABD'de ilk ne iş yaparak başladınız?
27 Şubat 1997'de ABD'ye geldim ve hemen Long Island'da bir benzin istasyonunda çalışmaya
başladım. İlk 3 aylık süreçte sistemi çözme üzerine gözlem ve çalışmalarım oldu sonrasında serbest çalışmaya karar verdim.
İngilizceyi nasıl geliştirdiniz?
ABD'ye ilk geldiğimde İngilizcem çok iyi değildi lakin bu benim için problem de değildi. Çünkü
çözümü çok basit... Benzin istasyonundaki çalışma saatlerim genelde geceydi ve benim çalışma saatlerimde pek müşteri olmadığından grocery bölümünde ürünlerin üzerindeki 800'lü müşteri hizmet numaralarını arayıp saatlerce muhabbet ederdim. Bu bedava muhabbetlerle İngilizcem çok gelişmişti.
Sonrasında, geldiğimin bir kaç senesi içinde Barnes and Noble adındaki kitapçıyı keşif ettim. Allah sahiplerinden binlerce kere razı olsun. Sabahtan gidip bir kahve alıp istediğim her konudaki kitapları ve dergileri dilediğim kadar okuyabiliyordum. İstersem 5 istersem 10 saat. Bir Allah'ın kulu ses etmiyordu. İşte o kütüphanede hep okudum, okudum ve okuduklarımdan feyz alıp hemen arkasından kendi hayatıma uygulamaya çalıştım.
Daha sonra başka işler de yaptınız. Nelerdi onlar biraz anlatır mısınız?
ABD'ye gelmeden önce 19'lu yaşlarımda Kuşadası'nda bir girişimcilik hikayem olmuştu. En yakın arkadaşımı yanıma alarak soğuk hazır sandviç işini başlatmıştım. Kuşadası'nda aklınıza gelecek ne kadar büfe, market, otobüs garı varsa çoğuyla anlaşma yapmıştık. Sabah erkenden hazırlanmış sandviçlerin dağıtımını yapıyorduk. İşimiz çok tuttu ve ilk bir ay içinde toplam 6 çalışana çıkmıştık. Sandviç işinin 3. ayında yeşil kart kazandığıma dair mektubu aldım. Yani ABD'ye gelmeseydim Kuşadası'nda soğuk sandviç işini büyütecektim. Önce İzmir sonra İstanbul'a açmayı düşünüyordum ama kısmet değilmiş. ABD'de kısa süreli benzin istasyonunda çalışma maceram sonrası, Long Island'da çok fazla Türk benzin istasyonlarında çalışıyor ve ben bunlara günlük öğlen yemeği dağıtsam iyi para kazanırım dedim. Yemek yapma tecrübesi olan iki arkadaş ile yemek dağıtım işine girdim. Bu işten günlük 200 dolar kazanıyordum mesela.
Bülent Bey O zamanlar günlük 200 dolar çok iyi para değil miydi? Aynen çok iyi paraydı. Sabah 10'da elimi kolumu sallaya sallaya özel kaplara konmuş sıcak yemekleri almaya gidiyordum ve sonrasında anlaşmalı olduğum benzin istasyonları çalışanlarına 3-4 saat içinde dağıtımı yapıp günü bitiriyordum. Diğer çalışan arkadaşlar, alışveriş, yemek hazırlığı gibi işleri yapıyorlardı. Daha sonra benden görenler hemen aynısını yapmaya başladılar.
Birisi kebapçı acınca diğeri karşısına açıyor. Türkler yeni değil de taklit etmeyi mi seviyor? Aynen, maalesef öyle oluyor. Bazı Türk arkadaşlar taklit etmeyi, işin kolayına kaçmayı tercih ediyor. Halbuki fırsatlar ile dolu Amerika'da, her bireyin eşit olarak başlama fırsatının olduğu bir yerde neleri kaçırdıklarının farkında olmayabiliyorlar. Potensiyeli gören başka Türk arkadaşlar benim sistemi taklit ederek, benim ayarlamış olduğum yol üzerinden müşterilere benden önce giderek yemek satmaya çalıştılar. İşin tadı kaçmaya başlamıştı ben de yemek dağıtım işinden uzaklaşmaya karar verdim.
Aklımda hep ABD'li kurumsal firmaları daha iyi tanıma amaçlı bir işte çalışma vardı. Long Island'da Coca Cola'da 1 sene çalıştım. Sonrasında sıra Manhattan'ı keşfetmeye gelmişti. Manhattan'da kiralar çok pahalı bundan dolayı hemen karşı kıyısında Queens'e taşındım. Yaklaşık 2-3 ay içinde Manhattan'ın her yerini öğrenmiştim. Sonrasında Servet adında bir arkadaşım ile Manhattan da 47. Cadde de bir yer kiraladık. Kiosk adı verilen stantlar bir alt kattaydı ve aylık 2000 dolar kira veriyorduk. Kafeye 'Basement Cafe' dedik. Menülere enişten, yengen gibi tost çeşitleri koyduk, demli Türk çayının yanına Queens'de anlaştığımız bir yerden sabahları börek ve poğaça getirdik. Etrafımızdaki esnaf Türk, Ermeni ve Yahudi ağırlıklıydı."
Kaynak: Önce Vatan
Röportajın tamamı:
kasiyerlikten patronluğa
YORUMLAR