4 günlük çalışma haftası: Hem çalışan hem işveren kazanıyor...

Çalışma dünyasında köklü bir dönüşümün habercisi olan dört günlük iş haftası, artık yalnızca bir deney değil, yaygınlaşan bir gerçeklik haline geliyor.

İngiltere, ABD, Kanada, Avustralya ve Yeni Zelanda gibi ülkelerde 200'den fazla şirkette uygulanan pilot programların sonuçları, bu yeni modelin hem çalışan hem işveren açısından ciddi kazanımlar sunduğunu gözler önüne serdi.

Araştırma sonuçlarına göre programa katılan firmaların yüzde 90’dan fazlası, dört günlük iş haftasını kalıcı hale getirdi. Kararın arkasında ise artan verimlilik, güçlü çalışan bağlılığı ve düşen operasyonel maliyetler yer alıyor.

Çalışanlar, haftada dört gün çalıştıklarında daha az stres yaşadıklarını, daha iyi uyuduklarını ve genel sağlık durumlarının iyileştiğini belirtti. Tükenmişlik hissi azalırken, iş-yaşam dengesi güçlendi. Katılımcıların çoğu, sosyal yaşantılarına ve ailelerine daha fazla zaman ayırabildiklerini ifade etti.

İşveren tarafında da tablo son derece olumlu:

Devamsızlık oranlarında belirgin düşüş, personel devir hızında azalma ve gelir artışı dikkat çekti. Araştırmayı yürüten sosyolog Juliet B. Schor, “Elde ettiğimiz veriler beklentileri aştı” diyerek modelin başarı seviyesini vurguladı.

Uzmanlar, dört günlük haftanın gelecekte norm haline gelmesinin artık uzak bir ihtimal olmadığını belirtiyor. Özellikle genç kuşakların esnek ve dengeli çalışma sistemlerine olan ilgisi, bu dönüşümün hızını artırıyor. Ancak hizmet sektörü gibi bazı alanlarda tam zamanlı müşteri temasının gerekliliği, bu modelin her sektörde eşit kolaylıkla uygulanamayacağını da gösteriyor.

Yeni iş düzenine dair tartışmalar sürerken, dört günlük haftanın yükselişi iş dünyasında kalıcı bir paradigma değişiminin kapısını aralıyor.